Merhamet

0
397

FARUK ALDANMAZ

Mavi gökyüzü yerini kara bulutlara bıraktıkça sokakta yürüyen insanlar da azalıyordu. Mevsim kışa doğru hızla koşuyordu. İlerleyen dakikalarda şiddetli bir yağmur yağacak, ardı ardına gök gürüldeyecek ve yıldırımlar düşecekti. Çok geçmeden şehir sessizliğe gömüldü ve kendini yağmura bıraktı. Bir arınma hissi oluşturan yağmur sesi giderek artıyordu. Yağmura eşlik eden hafif bir rüzgar da damlacıkları pencereye doğru savurup duruyordu. Hemen arkamda şöminedeki odunların yanması ile ortaya huzur veren bir ses daha çıkıyordu. Yandıkça kulağımdan içeri giren ve daha da ferahladığımı hissettiren bir ses.

Henüz birkaç gün önce Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler romanını okumaya başlamıştım. Kitabı raftan alarak sallanan sandalyeme oturdum. Yağmur ve yanan odun sesi devam ettikçe ben de bir bir sayfaları okumaya devam ediyordum. Burnuma hafiften gelen kitap kokusu da ayrı bir haz veriyordu. Doğa, şömine, kitap ve duyulan huzur paha biçilmezdi.

Keyifle okumaya devam ettiğim bu kitapta yer alan bir cümle fazlaca dikkatimi çekmiş ve düşünmeye itmişti. Cümle tam olarak şuydu; “Merhamet ve iyilik duygusu ancak temiz bir vicdanın ürünü olabilir.” Daha bu cümleyi idrak etmeye çalışıyorken kulağıma ince ve acı çektiği belli olan bir ses gelmeye başladı. Kulaklarımı kabarttım ve dinlemeye başladım. Tekrar o sesi duydum. Bu bir kedi miyavlamasıydı. Etrafıma iyice bakındım. Bu ses nereden geliyordu? Pencereye döndüm içerideki sıcaklığın etkisi ile buğulanmış pencerenin hemen önünde fakat dış kısmında bir karartı duruyordu. Yavaşça yaklaştım pencereye. Kül rengi tüyleri ve kocaman parlayan o güzel kahverengi gözleri ile bana baktı. Bu bir sokak kedisiydi. Gittikçe yaklaştığımı fark etmiş olmalı ki ürkerek bir adım geri çekildi. Fakat başka da çaresi yokmuş gibi teslim olurcasına yeniden ileriye bir adım atarak olduğu yere oturdu. Çünkü yeterince halsiz düşmüş ve çaresizce yığılmıştı oraya. Yağan yağmurda sırılsıklam olmuş ve soğuktan tir tir titriyordu. Bir anlık refleks ile küçük patisini merhamet dilercesine bana doğru uzattı. Bu küçük patiyi nasıl geri çevirebilirdim ki? Hemen içeri aldım küçük misafirimi. Önce bir havlu ile iyice kuruladım. Şömineye yakın bir yerde duran minderin üzerine bıraktım. Hemen ardından bir kap süt getirip önüne bıraktım. Sütü görünce o güzel gözleri ışıl ışıl oldu. Hızlıca süte minik dilini bandırmaya ve içmeye başladı. Belki de günlerdir açtı. Açlık, yağmur, soğuk onu bu kadar halsizleştirmiş, neşesini almıştı. Beni ilk gördüğü andaki ürkmesi, geri çekilmesi yavaşça ortadan kalkıyor gibiydi. Sütün ve sıcacık yerin tadını çıkarmaya devam ederken bu masum canlı, aklıma şu soru gelip durdu;

Neden ürkmeyip geri çekilmesin ki benden ve diğer insanlardan? Önce doğal yaşamları insanlar tarafından ellerinden alındı. Minik patilerinin temas edebileceği bir toprak parçası bile bırakılmadı. Her taraf beton yığınına döndürüldü. Doğal beslenme yolları kapatıldı. Yaşam alanları her geçen gün biraz daha daraltıldı.  Üstelik tüm bunları yapan insanlar değilmiş gibi zamanla tüm insani duygularını yitirerek hemen her gün bu masum canlılara eziyet etmeye başladı. Her geçen gün kirli vicdanında hapsolmuş ve merhameti olmayan sözde insanlar tarafından bu eziyete bir yenisi daha eklendi. Daha da ötesi merhamet ve iyiliği içinde barındıran insanlar tarafından bu sokak canlıları için yapılan küçük barınaklar, aç kalmasınlar diye beton yığınlarının önüne konan yemek kapları bu caniler tarafından tekmelenip yıkıldı, atıldı!

Dünyanın sadece bunlara ait olduğunu ve başka canlıların yaşam haklarının olmadığını kim söyledi? Böyle bir düşünceye nereden kapıldı? Tüm bu kötülükleri ruhlarının derinliklerinde tutmayı ve bu canlılar üzerinde uygulamayı nereden öğrendiler? Kötüsünüz!

Öyle çizgi filmlerde gösterildiği gibi dokuz canlı falan da değiller bu masumlar. Çoğu daha yavruyken açlıktan ölüyor. Hayatta kalanlar ise yine ya açlıktan ya da çeşitli zulümlere maruz kalarak ölüyor.

Şimdi tekrar soruyorum bizi gören bu canlılar neden bizden ürkmeyip geri çekilmesin ki? Merhamet kavramının artık bir anlam ifade etmediği insanlardan tabi ki ürküp kaçmalarından başka çareleri yok. Merhamet edin! Bu dünyanın bizlere de onlara da yettiğini ve onlara da bakma yükümlülüğümüzün olduğunu unutmayın. Onlara vereceğiniz bir kap su ve yiyecek ile daha fazla yaşamalarına yardımcı olun. Onlar gibi konuşamadığınızı ve sürekli başka varlıklar tarafından eziyete uğradığınızı, imkânları olduğu halde size bir kap yiyecek verilmediğini, başınızı sokabilecek bir yuvaya bile tahammül edilmediğini düşünün. Nasıl da yaşaması zor bir hal alırdı bizler için dünya değil mi? Kedi, köpek deyip geçmeyin sakın! Onlar da bizler gibi nefes alan birer canlı. İyilik ve merhametinizi yeryüzündeki tüm canlılara gösterin.

İşte Dostoyevski’nin kitabında yer alan o cümlenin ağırlığını ve anlamını şimdi daha iyi anlıyorum.

“Merhamet ve iyilik duygusu ancak temiz bir vicdanın ürünü olabilir.” – Karamazov Kardeşler/Dostoyevski

Temiz bir vicdana ve merhamete sahip olmamız dileğim ile…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here