MERT ATAL
Kasvetli ve renginin gitmişliği soğukluğa vurmuş, derisinin sürülü topraklarına kırağı düşmüş, anızların toprağı kısırlaştırdığı mevsimlerle günlerin karışımı küskün bir gün sabahından dolambaçlı yüreğine sesleniyorum, yokluğun ömrümün enkaz alanı ve benim kemiklerim paramparça bu göçük altında.
Ahvalim; dingin bir dağın yamaçlarına sığınmış, tufanla mücadele eden gelinciğin kara dantelleri arasına sığınmış, ürkek ve özgür polenlere ayna tutuyor.
Ahvalim; yokluğunun kara günlere bölünmüş ağıtlara sinişi kadar müptezel. Değmiyor da zaten şu sıralar hicranına göğüs kafesimin demir parmaklıklarına tutturulmuş pas kokan prangasıyla kimseler. Metruk mahalli dervişlerin içimde ki neşeyi dövüşlerinden sonra hicrete uğrayışıma kızdı masanın kenarına sızmış ‘havar’larım. Üstelik körüm. Pörsük organlarımın direniş ve kalkışmalarına karşı mücadele edecek mecalim de yok.
Düşünsene bu ahvalin kirletilmiş penceresinde vuku bulan tanrısal bir olay var. Her düş açışla yeşeren çiçekler var pervazların karanlık şehirlerinde. Düşünsene yılmış ruhun sığındığı bedendeki enkazlara rağmen tek düşle iyileşmesi var. Şükür ki sen varsın, yokluğun bu denli savaşların ortasında çırılçıplak kalmış namlunun ucundaki mermi kadar öldürücü olmasaydı, her düş açışla yeşermezdim, yeltenemezdim yeniden mayalanmaya Havva’nın rahminden.
Merhaba Sariç. Şimdi uzak bir yolculuğa çıkmak için bavulunu hazırlayacak, yoluna susamış satırların arasına sığınan ben. Kapının önüne gelecek. Parmak uçlarında ki izleri teker teker öldürüp iz olacak. Masanın karışıklığında ki en aykırı hislerin mürekkep döküntüsü olarak duracak, yorgun lambanın dibinde. Ara ara seni görecek. Ara ara seni duyacak. Ara ara sana dokunacak. En önemlisi çürümüş bedeni biraz da olsa rahatlayacak. Bana iyi bak olur mu Sariç?
Seni hep seveceğimden hiç şüphe duyma olur mu ? Bu şüphe ihanetimden ziyade intiharım olur yoksa.